14 Haziran 2009 Pazar

Atla gel !


Kardeş kıskançlığının doruğa çıktığı şu günlerde Maya ile aramız pek bir limoni. Bunun üstüne ben de babasına artan düşkünlüğünü kıskanınca acil eylem planı yaptım. Bugün rüzgar pek bi sert esiyordu. Ben de bu durumu fırsat bilip aileyi toplayıp Urla’daki Rahatla’nın yolu tuttum. Maya atları çok sever. Fırsat buldukça onu 1,5 yaşından beri İstanbul Atlıspor’daki Play Cafe’nin yanındaki Pony Club’ın emektarı Vanda’ya binmeye götürüyoruz.
Rahatla eski İzmir yolu üzerinde çok keyifli bir mekan. Tek falsosu yola çok yakın olması bence. Burada kısa bir midilli turuna çıkarabilir, diğer atları ve çiftlikteki köpekleri sevdirebilirsiniz. Midilli turu çok keyifliydi. Seyis çok sevecen ve orada bulunduğumuz sürece ilgilendiği bütün çocuklarla çok kolay iletişim sağladı ve onlara unutulmaz bir keyif yaşattı. Cafe’sindeki yemekler de çok tatmin ediciydi. İzmir ve civarında oturan herkese şiddetle tavsiye ederim.

Deniz ile tanışma

Sahile 5 dakika mesafede yaşıyoruz 2 aydır. Ancak fırsat bulabildim ve Kaya ilk kez denize girdi… tam da tahmin ettiğim gibi oldu, çıkmak istemedi! İki su kuşu ile bu yaz pek şenlikli geçeceğe benziyor :D

4 Haziran 2009 Perşembe

Dut yemiş bülbül.....


Ben çocukken dut ağacının tepesinden hiç inmezdim…şimdi babamların bahçesinde kocaman ağaçlar var …ancak benim yerime Maya tepelerinde cirit atıyor…özellikle kara dutun lezzeti başkadır. Ağız yaralarına iyi gelir diye anneanneme şurubunu yapardık…şimdi pekmezini içiriyorum Maya’ya bir de kahvaltıda reçelini lorun üstüne kondurmanın üstüne yok !!!

Tek “falsosu” çıkmayan lekeleri ..bakalım Kosla ile çıkacak mı lekeler…ha dut lekesi demişken…bi de dutun romantik bir hikayesi var mitolojide..

Bir zamanlar birbirlerine aşık iki genç vardı. Kızın adı Tispe, delikanlının ki ise Piremus idi. Bunlar yan yana evlerde otururlardı. Birlikte büyüdüler ve çocukluklarından beri birbirlerine karşı ask beslerlerdi. Fakat aileleri görüşmelerini istemezler, birbirlerine uygun olmadıklarını düşünürlerdi. Oysa onlar birbirlerini ölesiye seviyorlardı. İki evin arasında gizli bir çatlak vardı aileleri bunu bilmezler onlarda geceleri bura da buluşur o aradan birbirlerine seslerini duyurur aşklarını dile getirirlerdi. Bir gece ormandaki ağacın altında buluşmaya karar verdiler. Tispe ağaca Piremus' tan önce varmıştı. Gittiğinde avını yeni yemiş ağzından kanlar akan kocaman bir aslanla karşı karşıya geldi. Korkarak bir mağaraya doğru koşmaya başladı. Farkında olmadan yolda boynundaki eşarbını düşürmüştü. O sırada Piremus geldi gördükleri karşısında donup kalmıştı.
Kocaman aslan ağzında kanlarla birlikte biricik sevgilisi Tispe'nin eşarbını parçalıyordu. O an aklına gelen ilk ve tek şey aslanın Tispe yi öldürerek yediğiydi. Tispe'siz yaşayamazdı. Aklından geçen sadece aşkı uğruna canına kıymaktı. Belinden hançerini çıkardı ve göğsüne sapladı. Kanlar içinde cansız bedeni yere düştü. Tispe ise korkusunu bir kenara atıp bir an önce aşkını görmek için mağaradan çıkmaya karar vermişti. Ağacın altına geldiğinde o korkunç sahneyle yüzleşti. Piremus'un cansız vücudu yerdeydi ve elinde Tispe'nin düşürdüğü eşarbını tutuyordu. İlk önce genç kız olanlar karşısında ağlamaktan hiçbir şeyi anlayamamıştı. Ama eşarbı ve uzaklaşan aslanı görünce anladı. Bir an ve mağarada düşündüğü o korkunç şey başına gelmişti.

Ve onun öldüğünü düşünen Piremus askı uğruna canına kıymıştı. Tispe bir an bile düşünmeden hançeri aldı ve göğsüne sapladı. Onların aşkı ölesiye bir aşktı ölüm bile onları ayıramazdı. Eğer Piremus aşkı uğruna ölümü göze aldıysa o da hiç çekinmeden canına kıyabilirdi ve hançeri sapladı. Birden vücudu Piremus'un bedeninin üstüne yığıldı. O anda tanrılar bu yüce aşkı ölümsüzleştirmek istediler ve bu çiftin üstünde duran ağacı bunların aşkına adadılar.


Piremus'un kanını bu ağacın meyvelerine, Tispe'nin göz yaşlarını ise ağacın yapraklarına verdiler.
O günden beri kara dut ağacının meyvesinin çıkmayan lekesini, (Piremus' un kan lekesini) dut ağacının yaprakları, (Tispenin gözyasları) temizler..


Bilir misiniz dut ağacının meyvesinin lekesi çıkmaz.

Fakat elinize ağacın yaprağını alır ovuşturursanız lekenin gittiğini göreceksiniz...

Kaya 4 x 4

Kaya’nın emekleme çabaları tam gaz devam ediyor. Bebekler genelde 6 ve 7. ayda serbest oturmayı öğrendikten sonra emeklemeye başlarmış. Bu evrede bebekler kafalarını dik tutabilir ve kol, bacak ve sırt kasları düştüklerinde kendilerini koruyacak kadar güçlenmiştir... E bi de emekleme yarışması varmış…çok çalışmak lazım çok…

24 Mayıs 2009 Pazar

Kaya PHELPS


Bugün Kaya Şifne termal otelinin havuzunda milli oldu. Maya gibi Kaya da suya bayılıyor.Maya Nisn başından beri burada havuza ve denize giriyor. Ben de ilk kulaçlarımı burada attım. Bu arada Maya'nın dermatiti yeniden akut. Bu nedenle ona Almanya'dan Laviden isimli bir güneş kremi getirttim. Atopik dermatitli ciltlerede test edilmiş ve "pekiyi" not almış...

7 Mayıs 2009 Perşembe

İlk tıraş



"Saç diğer kıl kümelerine göre daha hızlı uzar. Saçın, büyüme hızı ortalama günde 0,3mm ile 0,4 mm'dir. Her saç kılının büyüme ve duraklama devreleri birbirinden bağımsız olduğu için bir kıl büyürken diğer kıl dökülebilir. Yeni doğan bebeklerde bütün kıllar aynı devrede bulunur. Bu sebeple 2-3 haftalık bebeklerde aniden saç dökülmesi görülür. 6 aydan sonra saçlar yetişkinlerin saç düzenine uyar." diye yazıyor Vikipedi de…Maya ve Kaya da aramıza katıldıklarında bol ve uzun siyah saçları ile bizi çok şaşırtmıştı ...Maya'nın saçı neredeyse hiç dökülmedi..ancak Kaya'nın yer yer açılmaları oldu...Maya’nın saçlarına kıyamadığımız için onları hala kesemiyoruz..ancak Kaya’nın ilk tıraşı çoktan gelmişti bile ….

30 Nisan 2009 Perşembe

İlk dişer - Yaşasın yemek yemek


Ajandamda 14 mart tarihine kaydetmişim, Tayfun’a göre 1 nisan. Her neyse, Kaya’nın dişleri çıktı! Hatta bugünlerde eline geçen her şeyi kemirmeye çalışıyor. Erkek çocuklarının ek gıda konusunda daha zor olabileceklerine dair ön yargılarım olduğundan, Kaya’ya 5. ayı biter bitmez sebze püresi vermeye başladım. Hatta işi abartıp “bundan sonra ne versen yer “ dedirtecek kadar tuhaf tadı olan hazır kavanoz mamalarının tümünü deneyerek yemek konusunda ufkunu açtım :D
Geçen hafta diğer öğünlere de başladığımızda her şeyi yalayıp yutuverdi..

20 Nisan 2009 Pazartesi

Biz kaçtık


Çocuklar büyüyor ...uzun zamandır yazamıyorum...zira gündem çok kalabalıktı. Maya geniz eti ameliyatı oldu...ardından yine bir enfeksiyon..derken doktor okuldan almamızı önerdi...evde 2 çocukla baş edemeyince soluğu Alaçatı’da aldım...ve nisan başında 6 koca koli ile birlikte “çakma” taş evimize göç ettik. Burada hava şahane tabi. Maya da akranları ile oynasın diye sabahtan öğlene kadar buradaki ana okuluna gidiyor. Sınıfı 9 kişilik, ki bu şartları İstanbul’da arasan da bulamazsın, girişken tavırları ile de gelir gelmez çok da güzel adapte oldu, hatta okulunun 23 nisan gösterisine bile katıldı. Yeni arkadaşları ile birlikte babamın restoranında kahvaltı partisi bile yaptılar. Kaya ise 1 aydır katı gıdalara alışmaya çalışıyor ve her gün yeni bir numara ile hepimizi şaşırtıyor. Yani kısacası keyfimiz çok yerinde. Yemekler, hava ve insanlar şahane. Kısacası biz bu durumda Ekim ayına kadar İstanbul’da yokuz.

8 Mart 2009 Pazar

Panda kardeşliği


Bir süre önce Maya’nın anaokulundaki arkadaşlarının anneleri ile buluşup minik “pandaları” ve okullarını çekiştirmeye başladık. Dışarıda başlayan kahvaltı buluşmaları evlere kaydı ve 2-3 hafta bir buluşur hale geldik.
Bu hafta sonu Emre ve annesi Merve bizi ağırladı. 6 anne, 4 kız çocuğu 2 erkek çocuğu, 3 erkek bebek ve 1 bakıcı = 16 kişiyle evde şenlikli bir cumartesi günü geçirdik. Her ne kadar 5 dakikada bir, çeşitli vesilelerle, içerde çocuklara tahsis edilen 2 odaya müdahale etmek zorunda kalmış olsak da, Merve’nin nefis ikramlarının keyfini çıkarttık.
Aslında baştan hepimiz 6 çocuğun biraya gelmesinden doğabilecek kaosu düşünerek “bu iyi bir fikir miydi?” diye endişelerimizi dile getirmiştik ama günün sonunda onların ne kadar da çok eğlendiğini görünce …”iyi ki onları da bir araya getirmişiz” diye mutlu olduk.
Bu buluşmanın ardından benim 2 panda yavrum tam 3 saat süren derin bir öğlen uykusuna daldı..ne yalan söyleyeyim ben de bu sürede ancak kendime geldim. Bu vesileyle tüm anaokulu öğretmenlerinin önünde saygı ile eğiliyorum:D

3 Mart 2009 Salı

Armut dibine mi düştü??



Görenler hep…”aaa ne kadar sana benziyor” diyor da….ben de bugün bu kolajı yaptım. Biri 17 Ekim 1973 yani 35 yıl önce ablamın 4.doğum gününde çekilmiş resmim ve tosun Kaya. Burada ikimiz tam 4 ay 11 günlüğüz…

18 Şubat 2009 Çarşamba

Hacıyatmaz Kaya

Kaya daha 4 aylık bile değil ancak oturma konusunda çok iddialı. Biz her ne kadar geriye yatırsak da…bulduğu her fırsatta kendini yukarıya çekiyor….yaptığım internet araştırması sonucunda oturması için henüz çok erken olduğuna, ancak eğer bebek kendiliğinden doğruluyorsa da çok müdahale ve kaygıya gerek yok olmadığını öğrendim. Eşimi de bu tür eylemler için “hop” gibi komutlar verip teşvik etmemesi konusunda ikna etmiş olsam da, Kaya çalışmalara herkesin kucağında devam ediyor. Daha dün kucağıma verdiler onu, bu ne acele, biz böyle koala misali iyidik ya…

29 Ocak 2009 Perşembe

Virüslerle köşe kapmaca oynuyoruz


Geçen hafta başlayan bir virüs atağına karşı koymaya çalışıyoruz ailece. Ailenin 4/3ü adeta döküldü…ancak Kaya’yı olağanüstü çabalarımızla koruduk bu dalgadan…şu yaz bir gelse artık !!!

Maya 15 Eylülden beri kısa aralıklara sürekli hasta. Geçen hafta eve taşıdığı bir virüs neticesinde; Maya 1 hafta yüksek ateşle , kocam 40,5 ateşle acilde serum takılarak ben ise 39,5 ateşle ruh gibi herkese yetişmeye çalışarak adeta döküldük. Kaya da nasibini almasın diye evde sıkı yönetim ilan ettim. Kaya odasında karantinada, odaya sadece elini yıkayıp maske takan girebilir..her gün kıyafet değiştirilir, öpmek ve koklamak yasak. Buna bir de çılgın bir emzirme maratonu eklenince …mucizevi şekilde Kaya’yı koruduk.

Bir yandan da internette araştırdım, bu çocuğu nasıl koruruz diye…

Diyor ki…

Bağışıklık sistemi en iyisini yapmaya çalışır.

Her bebek hastalanır. Bebeklerin bedeni sadece gelişimi için çok çaba göstermez aynı zamanda sağlığı için de büyük çaba sarf eder. Anne karnında annesinden almış olduğu antikorlar sayesinde, aslında mikroplarla çok iyi savaşabilecek durumdadır, fakat doğduğunun ilk 6 ayında ortalama 300 farklı virüsle tanışır ve hızlı bir şekilde bu virüsleri kapar.

Bu rakam size korkunç gelebilir, fakat değildir. Bebeğin bedeninin ilerde, başka virüslerin saldırılarına karşı baş edebilmesi ve bu savunma sistemini oluşturabilmesi için bu çalışmalara gerek vardır.

Bebeğinize mikroplara karşı savunmasında nasıl yardımcı olabilirsiniz?

Gereğinden çok fazla hijyen zarar verir. Geçen senelerde yapılan araştırmalarda fazla titizliğin bazı deri hastalıkları oluşumuna yol açtığı görülmüştür.

Bununla birlikte bebeğin aşırı mikrop kapmasını da önlemelisiniz.

- Soğuk algınlığı veya başka hastalığı olan hayvanları ve kişileri bebeğinize yaklaştırmayın. Köpeğiniz varsa, dışardan geldikten sonra bebeğin odasına girmesini yasaklamalısınız, o zaman bebeğinizin bağışıklık sisteminin rahat nefes almasını sağlamış olursunuz.

- Her sabah ve akşam odayı havalandırın. Virüsler ve bakteriler sıcak ve havasız kalan yerlerde bulunmayı severler, çünkü onlar böyle ortamlarda rahatça çoğalırlar.

- Altını bağladığınız yer ve bebek küveti cilde zarar vermeyecek deterjan ve bezler kullanarak temizlenmelidir.

- Emzirmeden, banyo aldırmadan ve altını değişmeden önce hemen ellerinizi yıkamalısınız.

- Bebeğinizle birlikte bol bol temiz havaya çıkın. Temiz hava bebeği daha çabuk güçlendirir ve direnç sisteminin daha hızlı oluşmasını destekler. Fakat dışarı çıkarken sıcağı ya da soğuğu göz önüne alın ve doğru kıyafetler giydirin.

- Bebeğinizi bol bol sevin, ona yumuşak ve sevgi dolu yaklaşın, ilginizi üzerinden eksik etmeyin ki, küçük ruhu mutlu olsun ve mutlu kalsın. Mutlu bir ruh bağışıklık sisteminin en sağlam dayanağıdır.

17 Ocak 2009 Cumartesi

Uzun bir kış günü…

Şu kış günleri de bazen bitmek bilmiyor. Bu sabah yedi buçukta kalkan Maya kahvaltıya kadar tam üç kere kıyafet değiştirdi. Bu aralar taktı kıyafet deneme olayına, odası defile kulisi sanki. Uzun bir kahvaltının ardından öğlen gideceğimiz tiyatro için sabırsızlanan Maya’yı laflayarak oyalamaya çalışırken, bir yandan da Kaya’nın bitmeyen süt talebini karşılamaya çalışıyordum. Öğlen yemeğini ocağa koyar koymaz beş çayı için mükemmel bir muffin tarifi denedim:

Parça Çikolatalı Muffin ( 12 adet )

200 g un,
1 paket vanilya şeker,
3 çay kaşığı kabartma tozu,
1 paket vanilyalı puding tozu,
150 g şeker,
200 g yumuşak tereyağı veya margarin,
3 yumurta,
100 ml süt ile mikserde karıştırılır.
100 g Damla Çikolata eklenir ve kaşıkla karıştırılır ve muffin kalıplarına doldurulur.
Önceden ısıtılmış elektrikli fırında 180°C ve ya fanlı fırında 160°C ‘de orta rafta 25 dakika pişirilir.

Eve gelir gelmez muffinlere saldıran Maya ile odasında çok eğlenceli bir sayı çalışması yaptık.

Benimle olan son aktivitesi ise sulu boya ile makarna boyamaca oldu. Maya rengarenk makarnaları ardından ipe dizerken şaşırdım doğrusu, kırk yıllık takıcı edasıyla boncukları bir bir dizdi incecik iğneyle.
Akşam yemeği için mutfağa kaybolduğumda babasıyla uçak yolculuğuna çıktı. Bu yolculuk daha sonra yemek boyunca devam etti, zira mutfak masası birden İstanbul-İzmir seferinin yemek servis sahnesi oldu. Baba pilot, maya ve kardeşi yolcu ve bendeniz, her zamanki gibi servis yapan kişi olarak, hostes rolünü üstlendim. Kaya’nın altını doldurmasıyla son ihtiyaç molasını veren ekip “yolcuların” banyo sefasının ardından yatağı boyladı….

9 Ocak 2009 Cuma

Kardeşim ne zaman gelecek ?


Maya kardeşi Kaya’nı gelişini ben 3 aylık hamileyken öğrendi. Doktorumuz Maya da ruhen hazırlansın diye karnım belirince söylememi önerdi. Bütün yaz kardeşi ile ilgili sorular sordu, bebek görünce “kardeşim de mi ….” ile başlayan cümlelerle gittikçe artan merakını belli etti. Sonbahar geldi, biz Alaçatı’dan evimize ve Maya “şatosuna” döndü ve büyük bir merakla hep birlikte Kaya’nın gelişini bekledik. Yuvadaki pedagogun ve doktorumuzun önerleri doğrultusunda Maya’nın Kaya ile ilk karşılaşması planlanmaya başlandı. 20 Ekim sabahı Maya sabah okula, anne ve baba hastaneye gider ve Kaya’yı doğurur, baba Maya’yı yuvadan almaya gider “doktor anneyi hastaneye çağırdı – Kaya artık yeterince büyümüş- Kaya artık yanımıza geldi” der ve bebeği bebek odasından birlikte alıp bana getirir. Odada Maya’ya Kaya’nın yanında getirdiği hediye takdim edilir….. ve bu hediye furyası böyle günlerce devam eder.
“Maya abla oldu -tebrikler” hediyeleri ile Maya abla olmanın ne kadar da süper bir şey olduğunu düşündü. Bu arada eşim Tayfun da elinden geldiğince kendini Maya’ya adamış durumda. Ancak o günde 20 saat uyuyan kardeş yavaş yavaş varlığını daha da belli etmeye başlayınca Maya “arıza” sinyalleri vermeye başladı. Bu günlerde asabi ve çok nazlı ve biz de bazen ikisine nasıl yetişeceğiz diye sınırlarımızı zorluyoruz ama olsun… iyi ki varlar ..iyi ki anneyiz…iyi ki babayız....

“kardeş kıskançlığı” ile ilgili bazı linker:
http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=7825401
http://www.cocukpsikolojisi.net/?module=pages&SID=63
http://www.psiko-dan.com/yazi/kardes-kiskancligi-nasil-onlenir